Kayıtlar

RUSYA'NIN YAKIN ÇEVRE POLİTİKASINA DAİR KISA BİR İNCELEME

Resim
  PDF                SSCB’nin dağılması sonrası onun mirasçısı olan Rusya Federasyonu’nun küresel alanda kaybettiği prestijini ve ekonomik buhranı ardında bırakabilmek adına jeostratejik öneme sahip olan diğer devletler üzerinde bir askeri boyutlu baskı unsuru oluşturarak yeniden uluslararası ortamda önemli bir konuma gelmeyi amaç edinmiştir. Bu doğrultuda tarihsel geçmiş, hedef bölgelerdeki sosyolojik yapı ve diplomatik ilişkilerden faydalanarak çevreleme politikasının meşrulaştırılması sağlanmıştır.                 Soğuk Savaş dönemi boyunca SSCB askeri alandaki gelişmelere öncelik verirken ekonomik anlamda bir bakıma dar boğaza girmiştir. Dolayısıyla bu mücadeleden yenik ayrılmış ve ayrıca büyük ölçüde toprak kaybetmiştir. Ancak kaybedilen bu topraklar üzerinde büyük ölçüde Rus azınlıkları mevcuttu. Bu durum Rusya Federasyonu açısından bir diplomatik hamle kapısını aralamaktadır. Gürcistan ve Ukrayna örneklerinden yola çıkacak olursak bu bölgedeki Rus nüfusuna yönelik gerçekleştiril

İNSANLAR ARASINDAKİ EŞİTSİZLİĞİN KAYNAĞI

Resim
  PDF                İnsanlar arasında meydana gelen ve artık önü alınamayan eşitsizliği kaynağını kronolojik bir sıraya göre işleyerek doğa durumunu çağdaşı olduğu Lock ve Hobbes’dan aksine farklı bir yorum getirmiştir. Doğa durumundaki “vahşi” olarak nitelendirilen insanın aslında modern toplumdaki insandan daha uygar olduğunu ileri sürmüştür. Doğal afetler ile yer kürede meydana gelen hareketlilik doğada başıboş olarak var olan insanları mecburen bir araya getirerek birlikte yaşamalarına sebebiyet vermiş. Böylece birbirine alışmaya başlayan insan iletişim kurmak adına dili oluşturmaya başlamışlardır. Daha sonra ise mülkiyet kavramının ortaya çıkmasıyla birlikte eşitsizlik kavramı şekillenmiş oldu. Ardından insanoğlunun doğa durumunda iken sahip olmadığı özellikleri elde etmeye başlamasıyla birlikte eşitsizlik toplumda sınıfları meydana getirerek artık geri dönüşü olmayan bir yola sürüklemiş oldu.                 Toplumu oluşturan bireyler arasında her geçen gün giderek artan ayrımın

MUTLAK MONARŞİNİN ÜÇ KURAMCISI İLE AYDINLANMA ÇAĞININ ÜÇ DÜŞÜNÜRÜNÜN MODERNLEŞME ŞARTLARI İÇERİSİNDE İRDELENMESİ

Resim
PDF                Skolastik öğretinin yerini reform ve rönesans akımları ile birlikte modern ve bilimsel yaklaşıma bırakmasıyla birlikte bu fikirlerin Avrupa’da filizlenmesini sağlayacak olan Machiavelli, Bodin ve Hobbes kilisenin mutlak gücüne karşın burjuva ekonomisinin de sağlam temellere atılmasıyla birlikte mutlak monarşileri egemenliğin tek hakimi olabileceğini öne sürerken kuvvetler ayrılığı ilkesini öne sürerek kendilerinden önceki düşünürlerden ayrı olarak egemenlik kavramına farklı bir pencereden bakarak Aydınlanma Çağının Üç Düşünürü olan Locke, Montesquieu ve Rousseau ise Fransız Devrimi’ni dahi etkileyecek olan fikir akımlarının temellerini oluşturacaklar.                 Mutlak Monarşi’nin Üç Kuramcısı’nın birinin İtalyan, diğerinin Fransız ve ötekisinin ise İngiliz olmasına karşın onları ortak bir paydada birleştiren en önemli unsur olarak kendi ülkelerinin iç çatışmalardan dolayı bir bütün halinde hareket edememeleri ve bundan dolayı da yine kendi devletlerinin kurtulu

27 MAYIS 1960, 12 MART 1971, 12 EYLÜL 1980, 28 ŞUBAT 1997 ASKERİ MÜDAHALELERİ ÇERÇEVESİNDE TÜRK DEMOKRASİ TARİHİNE KISA BİR BAKIŞ

Resim
PDF                Türk demokrasi tarihi açısından birer utanç kaynağı olarak nitelendirilen bu askeri müdahale ve girişimler özellikle cumhuriyet ile yönetilen bir devlet açısından ele alındığında etkisinin uzun yıllar boyunca devam ettiği ve bununla birlikte gelecek yılları şekillendirmesi açısından vahim bir durum olarak değerlendirilmektedir. Gerçekleştirilme amacı doğrultusunda ele alındığında ise her ne kadar ordu gözünden ülke gidişatının iyileştirilmesine yönelik bir çaba ve gaye içerisinde bir mücadele olarak adlandırılsa dahi bu durumun yol açtığı sonuçlar bakımından elle tutulur yönde bir olumlu gelişmenin toplumun tümüne yansıtılması mümkün olmamakla birlikte kesin olarak iç ve dış politika üzerinde bıraktığı hasarlar oldukça büyük olmuştur.                 “Demokrasinin içine düştüğü buhran” ve “üzüntü verici olaylar” sebebiyle “kardeş kavgasına meydan vermemek” adına 27 Mayıs 1960 tarihinde düşük rütbeli subaylardan oluşan Milli Birlik Komitesi, Türk siyasi hayatına ilk k

ULUSLARARASI YAPTIRIMLARIN HUKUKSAL BİR ANALİZİNE DAİR İNCELEME

Resim
PDF                Devletlerin veya uluslararası aktörlerin kendi çıkarları doğrultusunda en fazla kazanımı elde etmek adına uygulamaya koydukları yönteme genel itibariyle yaptırım şeklinde nitelendirilebilir. Bu yaptırımlar özellikle uluslararası ilişkiler açısından Soğuk Savaş döneminde sıkça ortaya çıkan bir tehdit unsuru olarak varlığını sürdürmüştür. En dikkat çekici özelliği ise silahların kullanımı ile ortaya çıkan yıkımın tersine çatışmasız geçen sürecin karşı tarafı yıpratma etkisidir. Bu durumu en iyi şekilde nitelemek gerekirse Sun Tzu’nun; “Savaşmaksızın başkalarının ordularını alt etmek, hünerlerin en iyisidir.” sözünden pay çıkarılabilir. Buna karşın yaptırımların süresi ve niteliğinden kaynaklı olarak karşı tarafta yıkıcı bir etki bırakabilir ve bu yüzden “örtülü savaş” olarak da adlandırılabilir.                 Yaptırımlar, uluslararası ilişkiler alanındaki güçlü bir aktörün daha güçsüz bir aktöre karşı, yapmakta olduğu bir eylemi durdurması ya da yaptığı bir yanlışı d

29 MART 1980 SEİA ÇERÇEVESİNDE TÜRKİYE-ABD İLİŞKİLERİ

Resim
PDF                Türkiye-ABD ilişkilerinde çok boyutlu iş birliğine yol açan ekonomik ve askeri boyutlu anlaşma olup özellikle NATO müttefikinin oluşturduğu bir sorumluluk bilinci ile oluşturulmuştur. Özellikle bu anlaşmanın içeriğini ile uygulamaya konular şartlar bakımından Türkiye adına bir çelişki mevcut olmasına karşın belli dönemler boyunca aralıklı olarak sürdürülmeye devam edilmiştir. Bu ortak anlaşma her ne kadar Türkiye adına bir takım faydalar sağlamak ile birlikte ileriye dönük olarak bakıldığında ise ABD’nin çıkarları ile tam manada uyuşma göstermektedir.                 Türkiye-ABD ilişkileri 2. Dünya Savaşı sonrasında özellikle Avrupa’da meydana getirdiği yıkım sonrası SSCB tehdidine karşı ekonomik ve askeri bağlamda kalkınmanın sağlanması ve SSCB boyunduruğuna girilmesinin önlenmesi amacıyla Truman Doktrini ve ardından gelen Marshall Yardımları ile başlamıştır. Dönemin şartları neticesinde Türkiye kendi siyasal bütünlüğünü sağlayabilmek adına ABD ile iş birliği içeris

COĞRAFİ KEŞİFLERİN ETKİLERİ ÜZERİNE KISA BİR ANALİZ

Resim
PDF                Coğrafi keşifler büyük çoğunlukla 1400 ile 1600 yılları arasında gerçekleşen, bir dünyayı tanıma, bilinmeyen bölümlerini keşfetme ve öğrenme çağıdır. Bu dönemde denizcilik de gelişti ve keşfedilen yerlerdeki zenginlikler eski dünyaya taşındı ve bunun sonucu olarak Avrupa hızla zenginleşti. Bu dönem yalnızca ekonominin değil bilginin, bilimin, kültürün, teknolojinin de gelişmesine yol açarak sonraki yüzyılları büyük ölçüde etkiledi.                      İkinci bin yılın başlarında Avrupa gelişmemiş bir bölgeydi. Bizans, Arap ve Çin dünyası ise o dönem ölçülerine göre dünyanın gelişmiş bölgeleriydi. 16. yüzyılın başında durum 500 yıl öncesinin tersine dönmüştü ve 1500’lerde artık ortalama bir Batı Avrupalı dünyanın diğer bölümlerinden çok daha yüksek bir kişi başına gelire sahipti. Avrupa, rakibi olan Asya toplumlarından daha büyük bir ekonomik kapasiteye kavuşmuştu. 17. yüzyıl ortalarında deniz aşırı genişleme sayesinde Avrupa ile Asya arasında doğrudan yeni bir deniz

TÜRKİYE'NİN ÇOK PARTİLİ HAYATA GEÇİŞİ VE DEMOKRAT PARTİ İKTİDARININ ANALİZİ

Resim
PDF                Türk demokrasi tarihinde çok partili bir yaşama geçiş cumhuriyetin ilanı sonrası çok uzun soluklu bir süreç olarak nitelendirilebilir. Bu süreç üzerinde etkili olan faktörlere bakıldığında ise ilk olarak bu topraklar üzerinde bıraktığı yıkım ağır olan milli mücadele ile birlikte bu mücadele sonrası oluşan ortamdır. Cumhuriyet sonrası gerçekleştirilen inkılaplar ile yeni Türk devletinin kendisinden önce var olan Osmanlı’dan çok farklı bir siyasal yapıya sahip olduğu açıkça görülmüştür. Atatürk’ün en büyük temennisi olan demokratik bir anlayış ile yönetilen devlet yapısına sahip olunması ileride kurulacak olan yeni siyasi partilerin en büyük destekçisi olduğunun açık kanıtıdır. Atatürk döneminde başlayan bu çok partili siyasal hayata geçiş çalışmaları ancak onun dönemi sonrası başarılı bir şekilde uygulanmaya geçirilerek sağlanmıştır. Bunda etkili olan temel etmenlere bakıldığında ise ilk olarak dönemin toplumsal yapısı örnek gösterilebilir. Özellikle imparatorluk döne

İSMET İNÖNÜ'NÜN CUMHURBAŞKANLIĞI DÖNEMİNDE TÜRKİYE'DEKİ ULUS-KİMLİK İNŞASI

Resim
PDF             Atatürk sonrası Türkiye’nin en değerli liderlerinden biri olan İsmet İnönü her ne kadar bazı kesimlerce istenmese de Kurtuluş Mücadelesi’nde ve parti içinde ortaya koymuş olduğu tutum çerçevesinde ikinci adam konumuna gelmeyi başarabilmiştir. Milli şef kendi dönemi içerisinde de Atatürk’ün ilke ve inkılapları çerçevesinde bir millet yaratma eğilimi içerisinde olacağını net bir şekilde ortaya koymuştur. Bu bağlamda her gelişmekte olan bir Türkiye için en değerli yatırımın gençlere ve dolayısıyla eğitime aktarılması gerektiği kanaatindeydi. Bu doğrultuda ekonomik anlamda ilerle kaydedilebileceği taraftarıydı. İnönü dönemi içerisinde her alanda büyük bir ivme kazanmasındaki başlıca sebeplerden biri ise etrafında toplanmış olan devlet adamlarının büyük bir özveri ile çalışmalarından kaynaklanıyordu.                 Türkiye’nin kalkınmasında etkili olan ve sahip olduğu potansiyeli ortaya çıkaracak olan gençlerin milli bilinç içerisinde gerçekleştiği atılımlar sayesinde mümkü

LİBYA İÇ SAVAŞINA DAİR KISA BİR DEĞERLENDİRME

Resim
PDF                1969 yılında darbe ile yönetimi ele alan ve bu iktidarını 42 yıl boyunca otoriter bir rejim etrafında şekillendiren Muammer Kaddafi özellikle hüküm sürdüğü süreç içerisinde kendisine karşı uygulanacak olan muhalif sesleri ortadan kaldırarak varlığını sağlam temeller üzerine atmıştır. Ancak 2010 yılında Tunus’ta patlak veren ve günümüzde dahil etkisinin hissedildiği dolayısıyla kesin olarak sona erdirilemeyen Arap Baharı’nın başlamasıyla birlikte etkisinin Kuzey Afrika ülkelerinde hissettirilen iç ayaklanmalar ortaya çıktı. Bu ayaklanmaların altında yatan temel sebepler ise; işsizlik, enflasyon, yozlaşma ve ifade özgürlüğü gibi toplumun temelini yakından ilgilendiren sorunlar olarak ortaya çıkmıştır.                 İktidarı boyunca baskın bir lider olarak varlığını sürdüren Kaddafi’ye karşı artık karşıt görüşten seslerin varlığı da hissedilmeye başlandı. Sürekli olarak bastırılan halk Tunus’ta gerçekleştirilen ayaklanmadan da cesaret alarak ilk dönemlerde belli bölge

İNSAN HAKLARI KAVRAMI 'KEŞİF' MİDİR YOKSA 'İCAT' MIDIR

Resim
PDF                İnsanlık tarihi boyunca toplumu oluşturan bireyler ‘insan haklarını’ içerisinde bulundukları mekanizmaya farkında olmadan empoze etmeyi başarmışlardır. Gelişebilmek ve yaşamlarını sürdürebilmek adına bireyler birbirlerine ihtiyaç duymuşlarıdır. Dolayısıyla her birey toplumun bir parçası olarak kabul görülmüştür. Toplumun sistematik bir biçimde işleyebilmesi ve varlığını sürdürebilmesi adına otoriteye ihtiyaç duyulmuştur. Bu otorite ise gücü elinde tutabilen ve bunu toplumun her bir bireyine eşit derecede yansıtabilen kişilerce kontrol altında tutulabilmiştir. Otorite sahipleri toplumun tümüne hükmedebilmek adına ise ‘korku’ faktöründen faydalanmışlardır. Böylece toplumda ortaya çıkan rahatsızlıklar korku ile etkisiz hale getirilebilmiştir. Rahatsızlıklarını dile getiren bireyler aradıkları cevaplara ulaşamayınca sığınacak bir kapı aramışlardır. Bu noktada ise ‘din’ faktörü devreye girmiştir. Toplumlar korkularını yenebilmek ve sorularına cevap bulabilmeleri için dinl

KÜBA BUNALIMI VE FÜZELER KRİZİ

Resim
PDF                Türkiye-ABD ilişkilerinin önemli bir kilometre taşını oluşturan ‘Küba Füzeler Krizi’ uluslararası kamuoyu üzerindeki etkisini ve soğuk savaşın niteliğini önemli bir ölçüde şekillendirmiştir. Gelişen olayların öncesine bakıldığında ise adeta bir ‘kelebek etkisi’ söz konusu olup sürekli ve devamlı olarak ABD-SSCB arasında kurulan rekabetin bir neticesi olarak göze çarpmaktadır. Dolayısıyla artan gerilimin tek bir sebebe bağlanması doğru olamaz. Soğuk savaşın sıcak çatışmaya dönebileceği bu olayı daha iyi anlayabilmek adına dönemin siyasal ortamını iyi analiz etmekte fayda vardır.                 Postadam Konferans’ından isteğini elde edemeyen SSCB, boğazlar üzerindeki talepleri ilişkilerde gerilimi arttırmış daha sonrasında ise Kars ve Ardahan’ın istenmesiyle birlikte kamuoyunda büyük rahatsızlığa sebebiyet vermiştir. Dolayısıyla SSCB’nin bu tutumu bir tehdit olarak algılanmış ve bu durum Türkiye’yi bir başka büyük güç olan ABD’nin yanında yer almasına sebebiyet vermiş