27 MAYIS 1960, 12 MART 1971, 12 EYLÜL 1980, 28 ŞUBAT 1997 ASKERİ MÜDAHALELERİ ÇERÇEVESİNDE TÜRK DEMOKRASİ TARİHİNE KISA BİR BAKIŞ


            Türk demokrasi tarihi açısından birer utanç kaynağı olarak nitelendirilen bu askeri müdahale ve girişimler özellikle cumhuriyet ile yönetilen bir devlet açısından ele alındığında etkisinin uzun yıllar boyunca devam ettiği ve bununla birlikte gelecek yılları şekillendirmesi açısından vahim bir durum olarak değerlendirilmektedir. Gerçekleştirilme amacı doğrultusunda ele alındığında ise her ne kadar ordu gözünden ülke gidişatının iyileştirilmesine yönelik bir çaba ve gaye içerisinde bir mücadele olarak adlandırılsa dahi bu durumun yol açtığı sonuçlar bakımından elle tutulur yönde bir olumlu gelişmenin toplumun tümüne yansıtılması mümkün olmamakla birlikte kesin olarak iç ve dış politika üzerinde bıraktığı hasarlar oldukça büyük olmuştur. 
            “Demokrasinin içine düştüğü buhran” ve “üzüntü verici olaylar” sebebiyle “kardeş kavgasına meydan vermemek” adına 27 Mayıs 1960 tarihinde düşük rütbeli subaylardan oluşan Milli Birlik Komitesi, Türk siyasi hayatına ilk kez askeri müdahaleyi gerçekleştirmiştir. Müdahalenin gerekçesi olarak ise genel hatları itibarıyla Demokrat Parti’nin kamuoyunda oluşturduğu baskı ortamını sebep gösterilmiştir. Özellikle gerçekleştirilen darbe sonrası 9 Temmuz 1961’de yürülüğe giren yeni anayasanın içeriğine dikkat edildiğinde her ne kadar halkın iradesi ile yönetime gelmiş bir iradenin tasviyesi gerçekleşmiş olsa da “kuvvetler ayrılığı”na dayalı bir yönetim anlayışı, düşünce ve basın özgürlüğü, sendikal haklar ve sivil topluma yönelik gerçekleştirilmiş iyileştirilmeler ele alındığında DP iktidarı dönemi boyunca kamuoyu üzerinde izlediği politikalar açık bir şekilde ordu üzerinde bir rahatsızlığı tetiklediği görülmektedir. Her ne kadar seçimle iktidara gelmiş bir yönetimin zor kullanarak yerinden edilmesi hiçbir şekilde doğru bulunmamakla birlikte darbeyi gerçekleştirenler açısından haklılık payları da mevcuttur. Ancak darbe sonrası Türk politikasında uzun yıllar boyunca devam devam edecek olan bir istikrarsızlık baş göstermiştir. Özellikle bu dönem sonrası cereyan eden koalisyon hükümetleri ve bunlar arasındaki uyuşmazlıklar bir otorite sarsılmasına sebebiyet vermiştir. Bununla birlikte siyasetteki bu huzursuzluk ortamı neticesinde ileride gerçekleştirilecek olan diğer askeri darbelere de ön ayak olmuştur. Dolayısıyla 1961 anayasası ile topluma sağlanan imtiyazlar ilerleyen dönemlerde yönetimi olumsuz yönde etkileyecek sonuçlar doğurmuştur. 
            “Kardeş kavgası”na son vermek adına Türkiye’de hakim olan anarşi ortamı ortadan kaldırmak ve bununla birlikte ekonomideki olumsuz tablonun giderilmesi adına 12 Mart 1971 tarihinde dönemin başbakanı olan Süleyman Demirel’in istifasına yol açan askeri muhtıra Türk demokrasi tarihinde bir başka önemli yere sahiptir. İçerik açısından bir bakıma yaptırım unsuru olarak ortaya çıkmakta aksi takdirde ise askerin fiili olarak müdahale edebileceğini açık bir şekilde gözler önüne sürmektedir. Dönem itibariyle toplum içerisinde yaşanan kavga ve çatışma ortamı bununla birlikte bu sürecin iyi bir şekilde yönetilememesi orduyu rahatsız etmiş ve siyasal istikrarın sağlanabilmesi için hükümetin üzerine düşen görevi yerine getirmemek ile suçlu bulmuşlardır. Özellikle 1961 anayasası ile halka tanına hak ve özgürlüklere yönelik sınırlamalar getirilerek sivil toplum hareketlerinin önüne geçilmesi amaç edilmiştir. Buna sebep olarak ise topluma tanına bu hak ve özgürlüklerde aşırıya kaçınıldığı belirtilmiştir. Ayrıca kamuoyunda meydana gelen ayrışmalar toplumsal hareketliliğe ve şiddete kadar uzanan önü alınamaz hareketlere yol açtığı gerekçesiyle ordu müdahalesinin şart olduğu kanısına varılmış oldu. 27 Mayıs darbesi sonrası açık bir şekilde görülüyor ki artık ordu siyasallaşmaya başlamış böylece meclisin üstünde bir iradeye sahip olunduğunu ve bunu her şartta ortaya koyabileceğini göstermiştir. 
            Sivil siyasetin çözüm kapasitesini yitirdiğini öne sürülerek 12 Eylül 1980’de ordu yönetime el koymuş ve üç yıl boyunca sürecek olan süreç başlamış oldu. Ordu müdahalesinin haklılığını ortaya koymak adına 12 Mart dönemi ve sonrasında cereyan etmeye başlayan sağsol çatışması, mecliste altı ay boyunca bir cumhurbaşkanı seçimi konusunda siyasi partilerin ortak bir paydada buluşamamış olmaları ve her geçen gün biraz daha kötüleşen ekonomi en büyük sebepler olarak gösterilmiştir. Açıkçası dönemin şartları neticesinde yukarıda da belirtildiği üzere siyasi partilerin toplumun huzuru korumak adına bir bütünlük gösteremediği ortamda toplumun tümünde ayrışmaların yaşanması doğal bir etken olarak ortaya çıkmaktadır. Böylelikle darbe sonrası halkın fişlenmeye başlanması ve kamu kurumlarında kendi fikir ve düşüncelerini savunmayan kişilerin tasviyesiyle birlikte muhafazakar bir tutum sergileyenler kişilerin hem ordu içinde hem de devlet kadrolarında önemli yerlere yerleştirilmesine başlanmış ve böylece günümüz Türkiye’sini dahi etkileyecek duruma sokmuştur. Bu durum liyakate dayalı bir düzenin artık bu topraklarda var olamayacağının en büyük habercisi olmuştur. Bununla birlikte darbeye karşı oluşabilecek tepkileri sindirmek adına sivil toplum hareketlerine karşı sert bir tutum sergilenmiş ve yüz yirmi bini aşkın tutuklama gerçekleştirilmiştir. “Bizim çocuklar başardı” şeklinde ifade edilerek darbenin ABD’ye haber edilmesi ise Türk iç siyasetinde Amerika’nın etkisinin ne denli büyük olduğu açıkça görülmektedir. Ayrıca Avrupa devletlerinin ordu müdahalesine tepkisine karşı ABD’nin ılımlı bir tavır sergilemesi darbenin kendi çıkarlarıyla uyuştuğunu gösteren başka bir unsurdur. 
            “...eğer Allah’ı seviyorsanız Hz. Muhammed’i izleyin onu takip edin, Avrupa’nın Selanik’in iblislerinin peşinden gitmeyin” gibi ve benzeri açıklamalar ile birlikte başta ordu ve toplum içerisinde huzursuzluğa yol açan ve kendilerini muhafazakar olarak nitelendiren Refah Partisi ve onun seçmen grubu tüm dikkatleri üzerine çekmeye bununla birlikte oluşturulan bu kötü havaya karşın toplumu bütünleştiren bir politika izlemekten kaçınmış ve adeta irticanın Türk siyasetindeki temsilcisi konumuna gelmiştir. 28 Şubat 1997’deki Milli Güvenlik Konseyi’nde gerçekleştirilen toplantıda ordu mensuplarının rahatsızlıklarını dile getirmek adına kaleme aldıkları karar ve hükümleri dönemin başbakanı Necmettin Erbakan’a uygulamaya geçirmek koşulu ile bildirmesi ile açık bir şekilde muhtıra vermiş oldu. Erbakan’ın koalisyon ortağı ve diğer siyasal partilerden destek alamaması sebebiyle birkaç gün sonra alınan kararları onaylayan bildirinin altına imzasını atmıştır. Böylece bir kez daha siyasal yönetimden rahatsız olan hükümet üzerinde bir baskı unsuru oluşturmayı başarmış ve yine ordunun siyasallaştırılması konusundaki girişimlerin önü açılmıştı. Özellikle “laiklik” ve “Atatürk ilkeleri”ne zarar geldiği düşüncesinin hakim olduğu hava da gerçekleştirilen bu postmodern darbenin meşrulaştırılması adına önemli bir husus teşkil etmekteydi. Ayrıca daha önce meydana gelen darbelerde olduğu gibi 28 Şubat’ın temel unsurunu “din” oluşturmaktaydı. 
            Türk demokrasi tarihi açısından topluma yansımalarının ağır olduğu bu dört farklı darbe hareketi genel hatları itibariyle ele alındığında ordunun, siyasal otoritenin yerine getirmekle hükümlü olduğu koşulları gerçekleştirmemesi nedeniyle yönetim üzerinde bir etki yaratmak amacıyla harekete geçme yükümlülüğünü üzerine almasından kaynaklanmaktadır. Ayrıca Türk kamuoyunda meydana gelen ötekileşme ve ayrışma ordu üzerinde büyük ölçüde etkiye sebep olmuştur.

KAYNAKÇA 

Akşin, Sina: Kısa Türkiye Tarihi, İstanbul, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2007 
Boratav, K., Hilav, S., Katoğlu, M., Koçak, C., Ödekan, A., Özdemir, H., Tunçay, Ç.: Türkiye Tarihi 4 Çağdaş Türkiye 1908-1980, İstanbul, Cem Yayınevi, 1997 
Zürcher, Erik Jan. Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, İstanbul: İletişim, 2009

Yorumlar

  1. Darbelere karşı farklı bir bakış açısı olmuş

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yorumunuz için teşekkürler. Makaledeki ana hedef dört farklı darbenin Türk demokrasisine etkisini irdelemekti.

      Sil
  2. Bence en kötü demokrasi askeri müdahaleden daha iyidir

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Klasikleşmiş bir düşünce ancak kesinlikle doğru

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

KRUPP FİRMASI VE TÜRKİYE

COĞRAFİ KEŞİFLERİN ETKİLERİ ÜZERİNE KISA BİR ANALİZ

KÜBA BUNALIMI VE FÜZELER KRİZİ