İSMET İNÖNÜ'NÜN CUMHURBAŞKANLIĞI DÖNEMİNDE TÜRKİYE'DEKİ ULUS-KİMLİK İNŞASI


            Atatürk sonrası Türkiye’nin en değerli liderlerinden biri olan İsmet İnönü her ne kadar bazı kesimlerce istenmese de Kurtuluş Mücadelesi’nde ve parti içinde ortaya koymuş olduğu tutum çerçevesinde ikinci adam konumuna gelmeyi başarabilmiştir. Milli şef kendi dönemi içerisinde de Atatürk’ün ilke ve inkılapları çerçevesinde bir millet yaratma eğilimi içerisinde olacağını net bir şekilde ortaya koymuştur. Bu bağlamda her gelişmekte olan bir Türkiye için en değerli yatırımın gençlere ve dolayısıyla eğitime aktarılması gerektiği kanaatindeydi. Bu doğrultuda ekonomik anlamda ilerle kaydedilebileceği taraftarıydı. İnönü dönemi içerisinde her alanda büyük bir ivme kazanmasındaki başlıca sebeplerden biri ise etrafında toplanmış olan devlet adamlarının büyük bir özveri ile çalışmalarından kaynaklanıyordu. 
            Türkiye’nin kalkınmasında etkili olan ve sahip olduğu potansiyeli ortaya çıkaracak olan gençlerin milli bilinç içerisinde gerçekleştiği atılımlar sayesinde mümkün kılınmıştır. Bunun sağlanabilmesi adına gazinin mirası olan devletçilik anlayışının bu dönemde de aynen uygulanmış olmasıyla sağlanabilmiştir. Nüfusunun çok büyük bir çoğunluğunun köylü olan bir devlet adına en büyük kazanımın yine bu köyler aracılığı ile gerçekleştirilebileceği ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda geleceğe yatırım amacıyla Nisan 1940’da dönemin milli eğitim bakanı Hasan Ali Yücel’in büyük katkısıyla Köy Enstitüleri kuruldu. Bu dönem içerisinde Çalıkuşu’ndaki Feride karakterine rastlamak tabii ki pek mümkün görünmüyor ve kentlerde yaşayan insanlar için Anadolu’da bulunmak bir bakıma ceza olarak kabul görüyordu. Bu düşünce yapısını kırabilmek ve nüfusun tümün olabildiği en büyük faydayı sağlamak adına Köy Enstitüleri en büyük girişim olarak kabul edilebilir. Hemen hemen her alanda köylüye eğitim veren bu kurumlar kısa süre içerisinde Türkiye’nin kalkınmasındaki en değerli varlıklar olmuştur. Bununla birlikte özellikle İnönü’nün kendi görüşleri neticesinde hümanist bir eğitim anlayışı genç nesillere nakledilmek temel vazife olarak görülmüştür. Bu bağlamda da batılı yönde bir eğitim anlayışı ortaya çıkarılmıştır. Ayrıca modern Türkiye genç neslinin gelişebilmesi ve diğer medeniyetler ile yarışabilmesi adına yabancı dilde eğitim almalarının önü açılmıştır. Yüzünü batı medeniyetlerine çevirmiş olan Türkiye için bir diğer önemli atılım ise günümüzde dahi etkisini kaybetmemiş olan dünya klasiklerinin Türkçeye tercüme edilmesi yine bu düşünce sistemi içerisindeki şahıslarca gerçekleştirilmiştir. Her ne kadar batılı normlara göre şekil almış bir gençlik inşası söz konusu olsa da milli değerlere, Türk dili ve tarihinin tüm ulusa aşılanması ancak bu yolla mümkün olabileceği savunulmuş. Böylece Türk milleti sahip olduğu değerle pozitivist bir yaklaşımla sahip çıkabilmiştir. 
            Bu olumlu yöndeki gelişmelere karşın özellikle II. Dünya Savaşı sonrası küresel düzeyde ortaya çıkan ekonomik bunalım Türkiye’yi de etkilemiştir. Bununla birlikte SSCB tarafından geliştirilen saldırgan politikalara karşı en iyi çözüm önerisi ABD’nin yanında yer almak olmuştur. Bununla birlikte savaşın galibinin demokratik rejimler olmasıyla birlikte artık Türkiye’de Ocak 1946’da Demokrat Parti’nin kurulmasındaki en önemli etken olmuştu. Böylece Türkiye’de tek parti yönetimiyle oluşan tekelcilik anlayışı da ortadan kalkmış ve farklı görüş ve düşünceler de filizlenmeye başlamıştı. Ancak bu iki farklı anlayış arasındaki siyasal çekişme dolayısıyla toplum içerisinde çözülmelere neden olmuştur. Bu durumun bir politika malzemesi olarak kullanılması neticesinde ise en çok zararı başta gençler olmak üzere halk görmüştür. Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda bir genç nesil yetiştirilmekle beraber Osmanlı’dan kalan ve halk yapısına işlemiş olan tutuculuk gelişime ve bunun getirisi olan değişime karşı bir tutum içerisinde olmuşlardır. Özellikle ekonomik boyutta tam manada ilerleme kaydedemeyen köylü bir nüfusun bu gelişmeler karşısında kayıtsız kalması sonucu arzulanan verim elde edilememiştir. Bu koşullar altında yavaş yavaş amacından saptırılmaya başlanan Köy Enstitüleri’ne karşı da farklı görüşler çerçevesince eleştiri okları fırlatılmıştı. Bir kesim kız ve erkeklerin aynı ortamda eğitim almalarını sakıncalı görürken diğer kesim ise köylü sınıfının içinde bulunduğu ortama mahkum edildiğini ve toplumsal hareketliliğin önüne geçtiğini savunmuşlardır. Bunun ardından Hasan Ali Yücel’in büyük zahmetlerle oluşturduğu bu yapının yönetiminden alınmasıyla birlikte artık eski değeri kalmamaya başlamıştır. 
            Büyük bir savaştan çıkmış olan bir milletin küllerinden yeniden doğarak elinde bulundurduğu imkanlar içerisinde yenilikçi ve modern görüşler çerçevesinde ancak Atatürk ilkelerine sahip çıkarak kendi milli unsur ve değerlerini de gözeterek oluşturulan bu gençlik günümüzde dahi adları saygı ile anılan sayısız değerleri bizlere miras bırakmıştır. İnönü döneminde toplumun sahip olduğu koşullar ele alındığında oluşturulan milli kültür bilinci ile toplumsal bir kalkınma sağlanmış olup bunun devamlılığının sağlanamamış olmasındaki en büyük etken ise bu stratejinin bir politika malzemesi olarak kullanılıp yıpratılmasından kaynaklanmaktadır.

Yorumlar

  1. Köy Enstitüleri yozlaştırılmasaydı çok farklı bir Türkiye inşa edilebilirdi belki de

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

KRUPP FİRMASI VE TÜRKİYE

COĞRAFİ KEŞİFLERİN ETKİLERİ ÜZERİNE KISA BİR ANALİZ

KÜBA BUNALIMI VE FÜZELER KRİZİ