TÜRKİYE'NİN ÇOK PARTİLİ HAYATA GEÇİŞİ VE DEMOKRAT PARTİ İKTİDARININ ANALİZİ


            Türk demokrasi tarihinde çok partili bir yaşama geçiş cumhuriyetin ilanı sonrası çok uzun soluklu bir süreç olarak nitelendirilebilir. Bu süreç üzerinde etkili olan faktörlere bakıldığında ise ilk olarak bu topraklar üzerinde bıraktığı yıkım ağır olan milli mücadele ile birlikte bu mücadele sonrası oluşan ortamdır. Cumhuriyet sonrası gerçekleştirilen inkılaplar ile yeni Türk devletinin kendisinden önce var olan Osmanlı’dan çok farklı bir siyasal yapıya sahip olduğu açıkça görülmüştür. Atatürk’ün en büyük temennisi olan demokratik bir anlayış ile yönetilen devlet yapısına sahip olunması ileride kurulacak olan yeni siyasi partilerin en büyük destekçisi olduğunun açık kanıtıdır. Atatürk döneminde başlayan bu çok partili siyasal hayata geçiş çalışmaları ancak onun dönemi sonrası başarılı bir şekilde uygulanmaya geçirilerek sağlanmıştır. Bunda etkili olan temel etmenlere bakıldığında ise ilk olarak dönemin toplumsal yapısı örnek gösterilebilir. Özellikle imparatorluk döneminde sadece saltanat mensupları ve İstanbul’da yaşayan belli bir kesimin eğitim sahibi olması buna bağlı olarak Anadolu topraklarında yaşayan halkın kendi kaderine terk edilerek sadece hayatlarını sürdürebilme çabası içerisinde olmaları dolayısıyla siyasal hareketlere ve bunun türevlerine olan bağlarının bulunmamasından kaynaklanmaktadır. 
            Cumhuriyet ilanı ile birlikte artık çok sesliliğin hakim olabileceği, farklı görüşlerin de kabul görebileceği ve halkın iradesinin dikkate alınacağı yeni bir devlet yapısı ortaya çıkarılmıştı. Lakin mecliste sadece Cumhuriyet Halk Fırkası mevcut olup tüm çalışmalar bu parti mensuplarınca idare edilmekteydi. Her ne kadar saltanattan kurtulmuş olan yeni bir devlet yapısı oluşturulmuş olsa da görünürde eskisinden pek bir farkı olduğu söylenemezdi. Böylece iktidarın denetlenebilmesi adına bir muhalefet parti şarttı. Bu bağlamda milli mücadelede önemli rol üstlenen Kazım Karabekir ve diğer önemli isimler Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nı kurdular. Ancak bu parti etrafında toplanan kişiler özellikle hilafetin kaldırılması ve yeni devlet yapısıyla laikliğin ortaya çıkarılması konusunda Atatürk ile aynı görüş içerisinde olmaması daha sonra ise doğu bölgelerinde ortaya çıkan bu sebeple Musul’un kaybedilmesinde ön ayak olan Şeyh Sait ayaklanmasının patlak vermesi sonucunda ilk çok partili hayata geçiş çalışması başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Böylece Türk halkının inkılaplara ve onun getirdiği yenilikle hazır olmadığı dolayısıyla bunun için belli bir süreye ihtiyaç olduğu anlaşılmıştır. Bir diğer siyasal parti ise 1930 yılında Atatürk’ün isteği üzerine kurulan ve Makbule hanımın da bizzat üye olduğu Serbest Cumhuriyet Fırkası Fethi Okyar tarafından kurulmuştur. Bu partinin kurulmasında etki olan sebep ise 1929 ekonomik buhranı ve bu doğrultuda liberalizmi savunan bir muhalefetin mecliste yer alma çabasıdır. Her ne kadar laikliği savunan bir parti programı belirlense de burada da tutucular kendilerine yer ediniyorlar. Bundan dolayı da Fethi Okyar kendi kararı doğrultusunda partiyi kapatarak olası bir ayaklanmanın önüne geçmeyi hedeflemiştir. Ancak Menemen olayı ile halkın daha önce de olduğu laik ve demokratik sistemi daha benimsemediği açıkça görülmüştür. Böylece bu çalışmaların meyve vermemesindeki temel faktör ise halkın dini görüş ve tutumlarının iktidar ile uyuşmamasından kaynaklanmaktadır. Bununla birlikte kapalı bir toplum yapısına sahip olunup yeniliklere karşı sergilenen sert tutum etkili olmuştur. 
            Çok partili hayata geçiş Ocak 1946’da Demokrat Parti’nin kurulması sonucu ile gerçekleşmişti. Partinin kurulmasında diğerlerine nazaran birçok faktör etkili olmuştur. İlk olarak II. Dünya Savaşı ile demokratik devletlerin galip gelmesiyle birlikte savaş sonrası ortaya çıkan ekonomik yıkım ve bununla birlikte savaş zenginlerinin ortaya çıkması etkili olmuştur. Özellikle bu dönem içerisinde Anadolu’da var olan çiftçi sınıfına karşın büyük kentlerde ortaya çıkmaya başlayan burjuvazi sınıfının var olmasıdır. Böylece üst ve alt sınıf arasındaki fark gün geçtikçe artmaya başlamıştı. Dikkat edilmesi gerek husus ise TCF ve SCF döneminde var olan siyasal problemler artık aşılmış olup toplumu esas ilgilendiren mevzu ise ekonomik boyutlu olmuştur. Ayrıca varlık vergisi ve çiftçiyi topraklandırma kanunu gibi uygulamalar ile toplumda büyük bir rahatsızlığa sebep olmuş ancak bu rahatsızlığı dile getirebilecek bir muhalefetin dahi olmaması büyük sorun teşkil etmekteydi. Mayıs 1950’de ‘beyaz devrim’ olarak adlandırılan Demokrat Parti’nin iktidarı ele almasıyla birlikte artık halkın yeni bir arayış içerisinde olduğu açıkça görülmektedir. Liberal ekonomiyi savunan DP, II. Dünya Savaşı sonrası SSCB tehdidine karşı ABD’nin yanında yer alan bir tutum sergilemesi ve akabinde Truman Doktrini ve Marshall Yardımları ile ilk dönemlerinde ekonomide kalkınmayı başarabilmiştir. Böylece CHP iktidarı döneminde ekonomik dar boğazda olan halk bu dönem içerisinde belini doğrultabilmişti. Ancak bu kalkınma dış borç ile gerçekleştirildiğinden ileride altından kalkılması zor olan bir enkaz bırakmıştır. DP iktidarının ilk beş yılı ile son beş yılı arasında ekonomik ve siyasal özgürlük açısından çok büyük uçurumlar bulunmaktır. Bunun altında yatan sebep ise hiç kuşkusuz plansız bir ekonomik modelin uygulanması ve ayrıca muhalefeti döneminde eleştirdiği CHP’den pek farklı bir siyasal yaklaşım içerisinde bulunmamasından kaynaklanmıştır. 
            Türkiye, DP ile çok partili hayatın kapılarını açmış ve demokratikleşme yolundaki ilk adımı atmayı başarabilmiştir. Her ne kadar uygulamada ilerleyen süreç ile birlikte aksaklıklar yaşansa da bu süreç diğer siyasal atılımlara örnek teşkil etmiştir. 

Yorumlar

  1. Gerçekten de o dönemdeki siyasilerin ileri görüşlü olmamaları Türkiye'nin geleceğini çok büyük ölçüde etkiledi. Bu yönden ben de sizinle aynı görüşteyim

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

KRUPP FİRMASI VE TÜRKİYE

COĞRAFİ KEŞİFLERİN ETKİLERİ ÜZERİNE KISA BİR ANALİZ

KÜBA BUNALIMI VE FÜZELER KRİZİ