Kayıtlar

AFYON SORUNUNUN TÜRK DIŞ POLİTİKASINA YANSIMALARI

Resim
PDF                     Türkiye-ABD ilişkilerine farklı bir boyut kazandıran Haşhaş Krizi özellikle 2. Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan siyasal düzen içerisinde her iki ülke adına da farklı kazanımlar elde edilmesinde oldukça önemli bir paya sahiptir. Bununla birlikte krizi öncesi dönemde var olan ilişkilerin her dönemde yeni ayrıcalıklar ve çok boyutlu ortaklıklar elde edildiği göz önünde bulundurulduğunda Türkiye üzerinde bir baskı mekanizması geliştirilip hatta iç politikası üzerinde bir söz sahibi olabilme mücadelesi içerisinde bulunulması Türkiye’nin uluslararası alanda prestij kaybetmesine yol açan bir unsur olarak değerlendirilebilir. Dolayısıyla kriz öncesi ve sonrasında Amerika ile gerçekleştirilen münasebetler ele alındığında bu durum karılıklı çıkarlardan ziyade ABD lehinde cereyan eden tek taraflı kazanımlar şeklinde değerlendirilebilir.                 Türk-Amerikan ilişkileri özellikle 2. Dünya Savaşı sonrası Avrupa’da meydana getirdiği ekonomik yıkımla birlikte SSCB’nin

AB'NİN TÜRKİYE RAPORLARI DOĞRULTUSUNDA SİYASİ KRİTERLER VE HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ KAPSAMINDAKİ FASILLARIN İRDELENMESİ

Resim
               PDF                Türkiye’nin Avrupa Birliği ile geliştirdiği ilişkilerin niteliğini yansıtan her iki rapor da Türkiye’nin geleceği açısından büyük rol oynamaktadır. Özellikle bu iki raporun genel hatları itibarıyla dikkate alındığında Temmuz 2016’da gerçekleşen darbe girişiminin etkisi oldukça büyük bir paya sahiptir. Dolayısıyla bu durumun Türkiye’nin Avrupa ile süregelen ilişkilerine etkisi de göz ardı edilemez. Oluşturulan raporların içerikleri açısından ele alındığında Türkiye ile AB arasındaki münasebetlerin tek yönlü olmayıp çok boyutlu ortaklıklara vesile olduğu açık bir şekilde gözlemlenebilmektedir. Ancak bununla birlikte özellikle darbe girişimi sonrası oluşturulan karar hükmünde kararnameler ve sonrasında yeni oluşturulan cumhurbaşkanlığı sistemi raporların genel hatlarını belirleyen unsurlar olmuştur. Genel itibariyle ele alındığında Türkiye’nin AB nezdinde gelişme kaydetmesi adına atması gereken çok büyük adımlar olduğu aşikardır.                 Darbe gir

RUSYA'NIN YAKIN ÇEVRE POLİTİKASINA DAİR KISA BİR İNCELEME

Resim
  PDF                SSCB’nin dağılması sonrası onun mirasçısı olan Rusya Federasyonu’nun küresel alanda kaybettiği prestijini ve ekonomik buhranı ardında bırakabilmek adına jeostratejik öneme sahip olan diğer devletler üzerinde bir askeri boyutlu baskı unsuru oluşturarak yeniden uluslararası ortamda önemli bir konuma gelmeyi amaç edinmiştir. Bu doğrultuda tarihsel geçmiş, hedef bölgelerdeki sosyolojik yapı ve diplomatik ilişkilerden faydalanarak çevreleme politikasının meşrulaştırılması sağlanmıştır.                 Soğuk Savaş dönemi boyunca SSCB askeri alandaki gelişmelere öncelik verirken ekonomik anlamda bir bakıma dar boğaza girmiştir. Dolayısıyla bu mücadeleden yenik ayrılmış ve ayrıca büyük ölçüde toprak kaybetmiştir. Ancak kaybedilen bu topraklar üzerinde büyük ölçüde Rus azınlıkları mevcuttu. Bu durum Rusya Federasyonu açısından bir diplomatik hamle kapısını aralamaktadır. Gürcistan ve Ukrayna örneklerinden yola çıkacak olursak bu bölgedeki Rus nüfusuna yönelik gerçekleştiril

İNSANLAR ARASINDAKİ EŞİTSİZLİĞİN KAYNAĞI

Resim
  PDF                İnsanlar arasında meydana gelen ve artık önü alınamayan eşitsizliği kaynağını kronolojik bir sıraya göre işleyerek doğa durumunu çağdaşı olduğu Lock ve Hobbes’dan aksine farklı bir yorum getirmiştir. Doğa durumundaki “vahşi” olarak nitelendirilen insanın aslında modern toplumdaki insandan daha uygar olduğunu ileri sürmüştür. Doğal afetler ile yer kürede meydana gelen hareketlilik doğada başıboş olarak var olan insanları mecburen bir araya getirerek birlikte yaşamalarına sebebiyet vermiş. Böylece birbirine alışmaya başlayan insan iletişim kurmak adına dili oluşturmaya başlamışlardır. Daha sonra ise mülkiyet kavramının ortaya çıkmasıyla birlikte eşitsizlik kavramı şekillenmiş oldu. Ardından insanoğlunun doğa durumunda iken sahip olmadığı özellikleri elde etmeye başlamasıyla birlikte eşitsizlik toplumda sınıfları meydana getirerek artık geri dönüşü olmayan bir yola sürüklemiş oldu.                 Toplumu oluşturan bireyler arasında her geçen gün giderek artan ayrımın

MUTLAK MONARŞİNİN ÜÇ KURAMCISI İLE AYDINLANMA ÇAĞININ ÜÇ DÜŞÜNÜRÜNÜN MODERNLEŞME ŞARTLARI İÇERİSİNDE İRDELENMESİ

Resim
PDF                Skolastik öğretinin yerini reform ve rönesans akımları ile birlikte modern ve bilimsel yaklaşıma bırakmasıyla birlikte bu fikirlerin Avrupa’da filizlenmesini sağlayacak olan Machiavelli, Bodin ve Hobbes kilisenin mutlak gücüne karşın burjuva ekonomisinin de sağlam temellere atılmasıyla birlikte mutlak monarşileri egemenliğin tek hakimi olabileceğini öne sürerken kuvvetler ayrılığı ilkesini öne sürerek kendilerinden önceki düşünürlerden ayrı olarak egemenlik kavramına farklı bir pencereden bakarak Aydınlanma Çağının Üç Düşünürü olan Locke, Montesquieu ve Rousseau ise Fransız Devrimi’ni dahi etkileyecek olan fikir akımlarının temellerini oluşturacaklar.                 Mutlak Monarşi’nin Üç Kuramcısı’nın birinin İtalyan, diğerinin Fransız ve ötekisinin ise İngiliz olmasına karşın onları ortak bir paydada birleştiren en önemli unsur olarak kendi ülkelerinin iç çatışmalardan dolayı bir bütün halinde hareket edememeleri ve bundan dolayı da yine kendi devletlerinin kurtulu

27 MAYIS 1960, 12 MART 1971, 12 EYLÜL 1980, 28 ŞUBAT 1997 ASKERİ MÜDAHALELERİ ÇERÇEVESİNDE TÜRK DEMOKRASİ TARİHİNE KISA BİR BAKIŞ

Resim
PDF                Türk demokrasi tarihi açısından birer utanç kaynağı olarak nitelendirilen bu askeri müdahale ve girişimler özellikle cumhuriyet ile yönetilen bir devlet açısından ele alındığında etkisinin uzun yıllar boyunca devam ettiği ve bununla birlikte gelecek yılları şekillendirmesi açısından vahim bir durum olarak değerlendirilmektedir. Gerçekleştirilme amacı doğrultusunda ele alındığında ise her ne kadar ordu gözünden ülke gidişatının iyileştirilmesine yönelik bir çaba ve gaye içerisinde bir mücadele olarak adlandırılsa dahi bu durumun yol açtığı sonuçlar bakımından elle tutulur yönde bir olumlu gelişmenin toplumun tümüne yansıtılması mümkün olmamakla birlikte kesin olarak iç ve dış politika üzerinde bıraktığı hasarlar oldukça büyük olmuştur.                 “Demokrasinin içine düştüğü buhran” ve “üzüntü verici olaylar” sebebiyle “kardeş kavgasına meydan vermemek” adına 27 Mayıs 1960 tarihinde düşük rütbeli subaylardan oluşan Milli Birlik Komitesi, Türk siyasi hayatına ilk k

ULUSLARARASI YAPTIRIMLARIN HUKUKSAL BİR ANALİZİNE DAİR İNCELEME

Resim
PDF                Devletlerin veya uluslararası aktörlerin kendi çıkarları doğrultusunda en fazla kazanımı elde etmek adına uygulamaya koydukları yönteme genel itibariyle yaptırım şeklinde nitelendirilebilir. Bu yaptırımlar özellikle uluslararası ilişkiler açısından Soğuk Savaş döneminde sıkça ortaya çıkan bir tehdit unsuru olarak varlığını sürdürmüştür. En dikkat çekici özelliği ise silahların kullanımı ile ortaya çıkan yıkımın tersine çatışmasız geçen sürecin karşı tarafı yıpratma etkisidir. Bu durumu en iyi şekilde nitelemek gerekirse Sun Tzu’nun; “Savaşmaksızın başkalarının ordularını alt etmek, hünerlerin en iyisidir.” sözünden pay çıkarılabilir. Buna karşın yaptırımların süresi ve niteliğinden kaynaklı olarak karşı tarafta yıkıcı bir etki bırakabilir ve bu yüzden “örtülü savaş” olarak da adlandırılabilir.                 Yaptırımlar, uluslararası ilişkiler alanındaki güçlü bir aktörün daha güçsüz bir aktöre karşı, yapmakta olduğu bir eylemi durdurması ya da yaptığı bir yanlışı d

29 MART 1980 SEİA ÇERÇEVESİNDE TÜRKİYE-ABD İLİŞKİLERİ

Resim
PDF                Türkiye-ABD ilişkilerinde çok boyutlu iş birliğine yol açan ekonomik ve askeri boyutlu anlaşma olup özellikle NATO müttefikinin oluşturduğu bir sorumluluk bilinci ile oluşturulmuştur. Özellikle bu anlaşmanın içeriğini ile uygulamaya konular şartlar bakımından Türkiye adına bir çelişki mevcut olmasına karşın belli dönemler boyunca aralıklı olarak sürdürülmeye devam edilmiştir. Bu ortak anlaşma her ne kadar Türkiye adına bir takım faydalar sağlamak ile birlikte ileriye dönük olarak bakıldığında ise ABD’nin çıkarları ile tam manada uyuşma göstermektedir.                 Türkiye-ABD ilişkileri 2. Dünya Savaşı sonrasında özellikle Avrupa’da meydana getirdiği yıkım sonrası SSCB tehdidine karşı ekonomik ve askeri bağlamda kalkınmanın sağlanması ve SSCB boyunduruğuna girilmesinin önlenmesi amacıyla Truman Doktrini ve ardından gelen Marshall Yardımları ile başlamıştır. Dönemin şartları neticesinde Türkiye kendi siyasal bütünlüğünü sağlayabilmek adına ABD ile iş birliği içeris

COĞRAFİ KEŞİFLERİN ETKİLERİ ÜZERİNE KISA BİR ANALİZ

Resim
PDF                Coğrafi keşifler büyük çoğunlukla 1400 ile 1600 yılları arasında gerçekleşen, bir dünyayı tanıma, bilinmeyen bölümlerini keşfetme ve öğrenme çağıdır. Bu dönemde denizcilik de gelişti ve keşfedilen yerlerdeki zenginlikler eski dünyaya taşındı ve bunun sonucu olarak Avrupa hızla zenginleşti. Bu dönem yalnızca ekonominin değil bilginin, bilimin, kültürün, teknolojinin de gelişmesine yol açarak sonraki yüzyılları büyük ölçüde etkiledi.                      İkinci bin yılın başlarında Avrupa gelişmemiş bir bölgeydi. Bizans, Arap ve Çin dünyası ise o dönem ölçülerine göre dünyanın gelişmiş bölgeleriydi. 16. yüzyılın başında durum 500 yıl öncesinin tersine dönmüştü ve 1500’lerde artık ortalama bir Batı Avrupalı dünyanın diğer bölümlerinden çok daha yüksek bir kişi başına gelire sahipti. Avrupa, rakibi olan Asya toplumlarından daha büyük bir ekonomik kapasiteye kavuşmuştu. 17. yüzyıl ortalarında deniz aşırı genişleme sayesinde Avrupa ile Asya arasında doğrudan yeni bir deniz

TÜRKİYE'NİN ÇOK PARTİLİ HAYATA GEÇİŞİ VE DEMOKRAT PARTİ İKTİDARININ ANALİZİ

Resim
PDF                Türk demokrasi tarihinde çok partili bir yaşama geçiş cumhuriyetin ilanı sonrası çok uzun soluklu bir süreç olarak nitelendirilebilir. Bu süreç üzerinde etkili olan faktörlere bakıldığında ise ilk olarak bu topraklar üzerinde bıraktığı yıkım ağır olan milli mücadele ile birlikte bu mücadele sonrası oluşan ortamdır. Cumhuriyet sonrası gerçekleştirilen inkılaplar ile yeni Türk devletinin kendisinden önce var olan Osmanlı’dan çok farklı bir siyasal yapıya sahip olduğu açıkça görülmüştür. Atatürk’ün en büyük temennisi olan demokratik bir anlayış ile yönetilen devlet yapısına sahip olunması ileride kurulacak olan yeni siyasi partilerin en büyük destekçisi olduğunun açık kanıtıdır. Atatürk döneminde başlayan bu çok partili siyasal hayata geçiş çalışmaları ancak onun dönemi sonrası başarılı bir şekilde uygulanmaya geçirilerek sağlanmıştır. Bunda etkili olan temel etmenlere bakıldığında ise ilk olarak dönemin toplumsal yapısı örnek gösterilebilir. Özellikle imparatorluk döne