AB'NİN TÜRKİYE RAPORLARI DOĞRULTUSUNDA SİYASİ KRİTERLER VE HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ KAPSAMINDAKİ FASILLARIN İRDELENMESİ



            PDF

            Türkiye’nin Avrupa Birliği ile geliştirdiği ilişkilerin niteliğini yansıtan her iki rapor da Türkiye’nin geleceği açısından büyük rol oynamaktadır. Özellikle bu iki raporun genel hatları itibarıyla dikkate alındığında Temmuz 2016’da gerçekleşen darbe girişiminin etkisi oldukça büyük bir paya sahiptir. Dolayısıyla bu durumun Türkiye’nin Avrupa ile süregelen ilişkilerine etkisi de göz ardı edilemez. Oluşturulan raporların içerikleri açısından ele alındığında Türkiye ile AB arasındaki münasebetlerin tek yönlü olmayıp çok boyutlu ortaklıklara vesile olduğu açık bir şekilde gözlemlenebilmektedir. Ancak bununla birlikte özellikle darbe girişimi sonrası oluşturulan karar hükmünde kararnameler ve sonrasında yeni oluşturulan cumhurbaşkanlığı sistemi raporların genel hatlarını belirleyen unsurlar olmuştur. Genel itibariyle ele alındığında Türkiye’nin AB nezdinde gelişme kaydetmesi adına atması gereken çok büyük adımlar olduğu aşikardır. 

            Darbe girişimi sonrası devlet kurumlarında büyük bir nüfusa sahip olan Gülen hareketi taraftarlarının OHAL ile oluşturulan KHK’lar ile ihracı ve/veya yargılanmaları 2019 raporunda da sürecin devam ettiği gözlemlenmektedir. Ancak bu sürecin toplumdaki aksaklıklara yol açabileceği nedeniyle OHAL artık kaldırılmış durumdadır. Bununla birlikte sürecin ortaya çıkmasıyla birlikte var olan siyasal süreç devam etmekte ve devlet kurumlarındaki personellerin ihraçları devam etmektedir. OHAL’in kaldırılması AB tarafından iyi yönde atılan bir adım olarak yorumlanmasına karşın cumhurbaşkanlığı sisteminin etkisinin süreci olumsuz yönde etkilediği görüşü hala daha devam etmektedir. Ayrıca insan hakları, hukukun üstünlüğü ve yargının bağımsızlığına ilişkin kötüleşen durum, rapor döneminde de devam etmiştir. 2018 raporunda özellikle dikkate değer konu olarak referandum sonrası meydana gelen yeni cumhurbaşkanlığı sistemi ile birlikte gücün tek bir noktada toplanıp TBMM’nin otoritesini ve varlığını ciddi ölçüde geri plana attığı gerekçesiyle endişe verici bir durum olarak değerlendirilmektedir. İstanbul’daki yerel seçimlerin tekrarı ve seçim sürecinin yasalara uygunluğu, dürüstlüğü ve kurulun siyasi baskıdan bağımsız hareket edip etmediği hususlarında ciddi endişe kaynağı olarak nitelendirilmektedir. Bu duruma ek olarak Türk makamlarının İstanbul’da yeniden yapılacak seçimleri gözlemlemek üzere Avrupa Konseyini davet etmesini beklediğini ifade etmiştir. Özellikle devletin üst düzeydeki kurumlarına cumhurbaşkanının inisiyatifi doğrultusunda gerçekleştirilen atamalar hesap verilebilirlik ve bağımsız karar alma sürecini olumsuz yönde etkileyebileceği düşüncesi bir önceki yılda olduğu gibi kaygı verici bir durum olarak değerlendirilmektedir. Yine bir önceki yılda olduğu gibi özellikle hükümet ve onun ittifak ortağı ile birlikte başta HDP olmak üzere diğer muhalif partiler üzerinde yaratılan baskı ve kamuoyu algısı ötekileştirmeye kadar uzanan bir sindirme uğraşısı hem halk üzerinde hem de AB’ye olan yansımaları olumsuz eleştirilere maruz bırakılsa da bu tutum hiçbir şekilde vazgeçilmemiştir. Bir başka şekilde ifade etmek gerekirse artan siyasi kutuplaşma ve parti yanlısı kuvvetli rekabet, TBMM içindeki taraflar arasında yapıcı diyaloğu engellemeye devam etmektedir. Bu durum özellikle iç politikayı yıpratıcı bir tutum olarak gösterirken aynı zamanda yine Türkiye’nin AB’nin gözünde ilerleme kaydetmesi gereken bir mesele olarak değerlendirilmektedir. Bu olumsuz yöndeki gelişmelere karşın bir önceki rapora nazaran seçimler ve siyasi partilere ilişkin yasal çerçevenin Avrupa standartlarıyla uyumlaştırılmasına yönelik sınırlı adımlar atılmıştır. Ancak yine de Türkiye’nin AB ile uyumlu bir standartta ulaşması için gerekli ön koşulları tamamlaması gerekmektedir. OHAL sürecinde KHK’lar ile milletvekillerine yönelik olarak dokunulmazlıklarının kaldırılıp terör örgütü üyeliği ile suçlanarak hapse atılan HDP genel başkanının tutukluluğu her ne kadar AİHM ve Avrupa Parlementosu’na göre usulsüz olarak gerçekleştirildiği iddia edilse de tutukluluk süreci devam etmektedir. Bu konuna baş faktör olarak yine cumhurbaşkanlığı sistemi ile yürütme ve yasama yetkileri büyük oranda artmış olması olarak göze çarpmaktadır. Her iki ayrı raporda da bu konu hakkında tam bir görüş birliği mevcuttur. Ayrıca yerel yönetimlerle ilgili olarak, seçimle gelmiş yerel siyasetçilerin terörle ilgili suçlamalar nedeniyle tutuklanmalarına devam edilmiştir ve bazıları hâlen tutuklu durumdadır. Yeni sistem ile birlikte artık çoğu bağımsız kamu denetçiliği kurumu cumhurbaşkanlığına bağlanmış böylece bu kurumlarının güvenilirliğine olan tutumu olumsuz yönde etkilemiştir. Özellikle, insan hakları savunucuları da dâhil çok sayıda aktivistin tutuklandığı bir ortamda devamlı bir baskı ile karşı karşıya kalan sivil toplum alanında ciddi bir gerileme olmuştur. Daha önce de belirtildiği üzere bu durumda da hem siyasal muhalefeti baskı altına alacak bir takım tutum sergilenirken ayrıca kamuoyu üzerindeki bu tür yaptırımlar ile caydırıcılığın daha da artmasına sebep olunmuştur. Böylece sivil toplum siyasal süreçten mahrum bırakılarak muhalif seslerin önüne geçilmesi amaçlanmıştır. Bana karşın STK’lar özellikle eğitim, kadınların iş gücüne katılımı, etnik ve sosyal hoşgörü konusunda farkındalık yaratma ve mültecilere destek alanlarında olmak üzere, ülkenin karşı karşıya olduğu temel zorluklara ilişkin önemli katkılar sağlamaya devam etmiştir. Yukarıda belirtildiği üzere sivil halkın siyasal erk üzerindeki baskı unsuru yıpratılmaya çalışılsa da toplum hayatını etkileyecek düzeyde çalışmalarını sürdürmeye devam etmeyi başarabilmişlerdir. Ancak OHAL süreciyle birlikte sivil toplumun ve örgütlenme özgürlüğünün önündeki diğer engeller devam etmektedir. Dolayısıyla bu durum, Avrupa Konseyinin örgütlenme özgürlüğüne ilişkin kılavuz ilkeleri ile uyumlu değildir. Doğu ve Güney Doğu’da terör örgütü PKK’nın saldırıları ile yerlerinden olmuş kişilere tazminat verilmesi süreci ve konut dağıtımı sürecinde bir önceki yıla göre belli bir ilerleme kaydedilmesine karşın bu sürecin yürütülme şekli ve güvenilirliğiyle ilgili endişe verici gelişmeler de mevcuttur. Yine de hükümetin, Güneydoğu’da hasar görmüş alanların çatışmaların sonrasında yeniden inşa edilmesine yönelik olarak Eylül 2016’da açıkladığı yatırım planı kapsamında binlerce konutun inşa süreci devam etmektedir. Ayrıca eleştirilere rağmen köy koruculuğu sistemi hâlen devam etmektedir. Türkiye çözüme tam olarak kavuşturulamayan bir problem olan Suriyeli mültecilerin varlıklarına yönelik büyük bir mücadele içerisinde olmaya devam etmektedir. Bununla birlikte her geçen yıl artan Suriyeli nüfusu için büyük bir çaba ve gayret ile eğitim, sağlık, barınma ve iş gibi konularda büyük bir ilerleme kaydetmekle birlikte büyük bir yükün altına girilmiş buna karşın birçoğunun çok zor şartlar altında yaşam mücadelesi verdiği gerçeğini değiştirmemekle birlikte belli bir bölümünün ise Anadolu’daki birçok Türk vatandaşına nazaran daha iyi şartlar altında yaşadıkları gerçeğini de değiştirmemektedir. Özellikle İstanbul gibi bölgesel ve küresel boyutta bir öneme sahip olan şehirde Suriyelilere ait olan birçok vergisiz ve ruhsatsız iş yerlerinin ülke ekonomisine verdiği zarar ele alındığında da yine Türkiye’nin atması gereken çok büyük adımlar bulunmaktadır. Türkiye yine bir önceki yıla göre kamu hizmetleri ile insan kaynaklarının yönetimi alanlarında ciddi gerileme kaydedilmiştir. Bunun altında yatan sebep ise hem kamu kuruluşlarında hem de özel sektörde işe alım sürecinin liyakate dayandırılmamasından kaynaklanmakta dolayısıyla zamanla elde edilen verimin azalması ve kalite düşüklüğü ön plana çıkmaktadır. Türkiye AB standartlarına ulaşabilmek adına sistematik ve planlı bir program oluşturması gerekmektedir. Ayrıca yine kamu alanında kadınların varlığının arttırılması yönünde girişimler içerisinde olmaya devam edilmelidir. Ek olarak kamu kurum ve kuruluşlarının bağımsız bir şekilde denetlenip hesap verilebilinirliliği arttırmaya yönelik 2018 raporunda olduğu gibi bir sonraki yılda da denetleyici bir kuruluş oluşturulmamıştır. Bunların yanı sıra e-devlet uygulamasının kullanımının artmasıyla birlikte kamu idaresi ve yönetime olan erişebilirlilik hızında ivme kazanılmaya devam edilmiştir. Başka bir olumsuz gelişme ise hukukun üstünlüğü alanında yaşanmaya devam etmiştir. Özellikle AB’nin kamu ve özel sektörde devam eden yolsuzlara karşı sistematik bir politika izlenmemesi rahatsızlık veren durum olarak belirtilmekte dolayısıyla gerilemenin devam ettiği gerçeği ile bir kez daha karşı karşıya kalındığını açıkça gözlemlenmektedir. Türkiye belli başlı protokolleri yerine getirmeye devam etmekle birlikte en büyük problem özel sektörde devam eden rüşvet girişimleridir. AB’nin en büyük beklentisi ise AİHM içtihatlarıyla uyumlu bir Türkiye ile iş birliği ve ortaklığı çerçevesinde ilişkilerin geliştirilmesi yönünde bir adım atılmasının ön koşullarının sağlanmasıdır. Türkiye’nin ayrıca yargının, görevlerini Avrupa standartlarına riayet ederek bağımsız ve tarafsız şekilde gerçekleştirmesine imkân tanıyan siyasi ve hukuki bir ortam oluşturması gerekmektedir. Bu durum yeni sisteminin cumhurbaşkanına tanıdığı yeni ayrıcalıklar ile birlikte özgürlük, bağımsız ve adalet gibi kavramlar üzerinde AB ile uyuşmayan ve toplum üzerinde olumsuz sonuçlar doğurabilecek bir durum olup endişeyle takip edilmektedir. OHAL ile görevlerinden ihraç edilen hakim ve savcıların yerine belli bir bilgi birikimine ve tecrübeye sahip olmayan memurlar ile yerlerinin doldurulmasıyla birlikte bu alanda ciddi anlamda bir iş yükü birikimine ön ayak sağlamıştır. Türkiye, düşünce, vicdan ve din özgürlüğü konusunda, ibadet özgürlüğüne büyük ölçüde saygı gösterilmeye devam edilmiştir ancak azınlıklara nefret söylemleri toplumda cereyan etmeye devam etmektedir. Dolayısıyla nefret söylemine ilişkin, AİHM içtihadıyla uyumlu olmayan mevzuatın iyileştirilmesi gerekmektedir. Ayrıca yasal çerçevede ve mevzuatın uygulanmasında, medya ve internette ifade özgürlüğünü güvence altına alan hiçbir gelişme olmamış ve sosyal medya paylaşımları nedeniyle açılan soruşturmalarda 2018 raporuna göre bir artış meydana gelmiştir. Medya sahipliği konusunda şeffaflığın bulunmaması, yayın politikalarının bağımsızlığı konusunda şüphe doğmasına neden olmaya devam etmektedir. Avrupa standartlarıyla uyumlu olmayan ve Türk Anayasası’na bağlı kalmayan mevzuat ve uygulamalarla, toplanma ve örgütlenme özgürlüğü alanında daha fazla gerileme olmuştur. Bazı anma töreni ve toplantılara izin verilirken, Kürt meselesi ile ilgili olan veya muhalif gruplar tarafından düzenlenen birçok etkinlik ve gösteri güvenlik gerekçesiyle yasaklanmıştır. LGBTI topluluklarının barışçıl toplanma haklarını sınırlandıran yasak Nisan 2019’da kaldırılmıştır. Ancak kendisini muhafazakar bir tutum içerisinde olduğu belirten hükümetin LGBTI’ye olan sert tutumu hala daha sürdürülmekte ve bu durum bir hastalık olarak tanımlanmaya devam edilmektedir. Böylece ayrımcılık yapmama ilkesi, yasal zeminde yeterince korunmamakta veya tam olarak uygulanmamaktadır. Çocuklara yönelik cinsel istismar ve kötü muamele vakalarında artışa işaret eden raporlara rağmen, bu konulara yönelik sistematik denetleme ve araştırmalar yetersizdir. Türkiye özellikle göç yollarının kontrolü ve iltica ile mücadelede büyük bir role sahip olup her geçen yıl büyük atılımlar atmaya devam etmektedir. Ancak AB ile uyum içerisinde bir iş birliği sağlamak adına Europol ile gerçekleştireceği uyum ve bilgi paylaşımı durumu daha da olumlu yönde etkileyeceği kesindir. Böylece örgütlü suçlara karşı büyük bir darbe indirilebilir ve neticesinde her iki taraf adına da büyük kazanımlar elde edilebilir. Bir başka konu olarak AB ile vize serbestinin hayata geçirilmesi adına yolsuzlukla ve terör örgütlerinin finansmanlarıyla mücadele ayrıca Europol ile iş birliği kilit rol üstlenmektedir. Böylece bu şartların yerine getirilmesi halinde sürecin hızlandırılması kaçınılmaz olacaktır. 

            Genel hatları ele alındığında her iki raporda Türkiye adına pek iç açıcı olmadığı aşikardır. Türkiye üzerinde etkili olan en büyük etmen olarak OHAL sonrası dönemde ortaya çıkan siyasal ortam ve devamında gelen yeni cumhurbaşkanlığı sistemi açıkça göze çarpmaktadır. Bu durum özellikle Türk hukuk sisteminde ve dolaylı olarak kamuoyunda büyük enkazlara yol açmaktadır. Dolayısıyla bunun yansımaları AB ile yürütülen ilişkileri de olumsuz yönde etkilemeye devam etmektedir. Olumlu yönde çok az sayıda ilerle kaydedilirken her bir alanda bir önceki yıla oranda yüksek seviyede gerilemeler yaşanmaya devam etmektedir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

KRUPP FİRMASI VE TÜRKİYE

COĞRAFİ KEŞİFLERİN ETKİLERİ ÜZERİNE KISA BİR ANALİZ

KÜBA BUNALIMI VE FÜZELER KRİZİ